PDF olarak indirmek için tıklayınız.
Yazar notu: bu metin ilk olarak İstanbul Üniversitesi Klasik Filoloji Topluluğu Dergisi'nin "Dil ve Yazı" başlıklı ve 01.09.2020 tarihli 7. sayısında yayımlanmıştır. Okumakta olduğunuz versiyon dergide yayımlanmış versiyonun birkaç imla düzeltmesi yapılmış halidir. Bu makalede dilbilimsel bir kavram olan “öyküntü”yü (calque) günümüz Türkçesinde kullanılan bazı kelimeler (esans, kalite, hüviyet, atölye vs.) üzerinden incelemeye çalıştım.
Derginin yayımlanmasını sağlayan editör ekibine ve yazım süreci boyunca gösterdiği ilgi ve verdiği değerli yönlendirmelerden ötürü Sayın Dr. Ekin Öyken Hocama içten teşekkürlerimi sunuyorum.
Makalenin 12. dipnotunda yapılmış bilgi hatasını, dipnotun esas olarak ne demek istediği yine de anlaşılır olduğu için hatıra olması amacıyla değiştirmeden bıraktım. Blogger sağ olsun pratik bir dipnot sayısı koyma özelliğinden mahrum olduğumuz için dipnot sayılarını yeşile boyadım.
önceki sayıların linki: https://eskiyunandili-edebiyat.istanbul.edu.tr/tr/content/klasik-filoloji-toplulugu/tabvla-dergisi
Öteden beri gerek çağdaşı gerek ardılı birçok toplumu etkileyen ve bir nevi bir kültür lokomotifi mahiyetinde olan Yunan kültürüyle, bilhassa bu kültürün erken dönemlerdeki metinleriyle karşılaşan kültürlerde Yunanca terimlere1 karşılık bulma çabası uzun bir geçmişe sahiptir. Güçlü bir Yunan etkisi altında kalmış olan Romalılarda Yunanca terimlere yönelik bu çaba MÖ 2. asırda başlamıştır. Cicero, Seneca, Lucretius, Horatius ve daha birçok yazar Yunanca terimlere Latince karşılık bulmak ve Latinceyi Yunanca karşısında söz sahibi hale getirmek için çabalamışlardır2. Araplarda çeviri faaliyetleri başta Bağdat, Şam gibi şehirlerdeki çevirmenler ile 4. asır civarında başlamış, Abbasi Halifeliği döneminin başında (8. ve 9. asırlar) ise siyasi otorite tarafından desteklenen geniş çaplı bir faaliyet olarak altın çağını yaşamıştır3. Bu faaliyetlerde ana dili Süryanice olup Arapçayı iyi bilen Hıristiyan çevirmenlerin büyük rolü olmuştur. Türkçede4 ise terim oluşturma çabaları Batılılaşmanın yoğunlaştığı 19. asırda, özellikle de dilde sadeleşme yöneliminin yoğunlaştığı 20. asır ortalarında zirveye ulaşmıştır.
Gelişen bilim, teknoloji ve değişen yaşam şartlarıyla birçok dilde sayısız kavram ve terim oluşmakta, küreselleşmenin de etkisiyle bu kavram ve terimler yeri geldiğinde müthiş hızla diğer dillere yayılmaktadır. Bu aktarım süreçleri çeşitli mekanizmalardan pay almaktadır ve bu mekanizmalar her dilde olduğu gibi günümüz Türkçesinin haznesini de oldukça etkilemiştir. Bu dilsel mekanizmalar 4 yöntem olarak tanımlanabilir:
1. alıntılama5 (İng. borrowing, loanword, Alm. Lehnwort): kaynak dildeki terimi hedef dilde kullanmak; Örn: Fr. concept, Tr. konsept.
2. anlam genişletici aktarım (İng. semantic loan)6: hedef dilde kullanımda olan bir terimin anlam alanını, kaynak dilden yeni alınan terimin işlevini görecek biçimde genişletmek. Örn: Fr. basic - Tr. temel7.
3. (yeniden) dolaşıma sokmak: kaynak dildeki terime hedef dilde karşılık olarak halihazırda ağız ya da lehçelerde izole biçimde kullanılan bir kelime; artık kullanılmayıp halkça tamamen unutulmuş bir “ölü kelime” (İng. obsolete word) veya unutulmaya yüz tutmuş fakat az da olsa hâlâ bilinen bir “eski kelime” (İng. archaic word)8 kullanmak; örn: erek9 (ağız/lehçe kelimesi), tin (ölü kelime), us (eski kelime)
4. öyküntü10 (Alm. Lehnübersetzung, Fr. calque, İng. calque11, loan translation): kaynak dildeki öğenin oluşturulma şeklini hedef dilde taklit edip yeni bir öğe12 oluşturmak, örn: Lat. natura - Tr. doğa13.
Kısaca tanımlayacak ve benzeri kavramlardan farklarını belirtecek olursak öyküntü, A dilindeki kelimeyi B diline almak yerine, A dilindeki kelimenin türetilme biçimini B dilindeki bir öğede uygulamak, taklit etmek ve böylece hedef dilde yeni bir kelime oluşturmaktır. Bir dilsel aktarım yöntemi olan öyküntüyü, diğer dilsel aktarım yöntemlerinden ayıran noktaların tespitinde gerek Türkçe gerek İngilizce literatürde bir fikir birliği yoktur ve bu sebeple farklı bakış açılarından hareketle farklı tasnif ve tanımlamalar yapılagelmiştir. Makalenin bağlamından uzaklaşmamak gerektiğini ve kısa bir makale sınırları içinde yeterli derinlikte nüfuz edilemeyeceğini düşündüğümüz için bu tasnif ve tanımlamaların bir değerlendirmesini yapmamayı yeğliyoruz. Kelime öbeği bazında Aksan ve İmer tarafından detaylıca incelenmiş olan öyküntü yöntemini bu makalede sadece kelime bazında ve felsefe terimleri üzerinden incelemekteyiz14.
Öyküntü yöntemini mercek altına aldığımızda şunu görürüz; öyküntüler tek bir kelimeden (basit, türemiş veya bileşik), bir kelime grubundan veya bir cümleden meydana gelebilir. Gerek günlük dilde gerek spesifik alanlarda kullandığımız bu öyküntülerden tek kelime olanlara evrim (evolution), girişim (müdahale); kelime grubu olanlara da veri tabanı (database), bilim-kurgu (science-fiction); cümle bazında olanlara ise Kendine iyi bak (Take care of yourself) örnek olabilir. 30’lu yıllardan bu yana çıkardığı sözlüklerde sunduğu önerilerle TDK ve bireysel bazda Ziya Gökalp, Nurullah Ataç, Ali Püsküllüoğlu, Aydın Doğan günümüzde kullandığımız öyküntülerin15 birçoğunu oluşturmuşlardır.
Öyküntülerin Türkçeye katkılarını inceleyebilmek adına öyküntüleri şu iki gruba ayırabiliriz:
a) Başka bir dilde oluşup Türkçeye geçen öyküntüler; örn: Lat. moral, Lat. potansiyel, Arap. nazariye16
b) Türkçede oluşturulan öyküntüler; örn: kavram, mefkûre17, evrensel18
Gerekli durumlarda Türkçeye yabancı kökenli kelimelerin kabul edilebileceğini savunanlar ile kavramlar için yabancı kelime almak yerine Türkçe bir karşılık bulmak gerektiğini savunanlar arasında sonu gelmeyen tartışmalar dönmüştür. Bu tartışmalarda öyküntü yöntemi ile oluşturulan terimler ana unsurlar olmuşlardır. Öyküntü yöntemi ile dilin zenginleşeceğini; kavramları ve olguları yabancı kökenli terimlerle adlandırmanın dili zayıflatacağını savunanlara karşın, yabancı kelimelerin tarihsel bir arka plan ile Türkçeye geldiğini ve gerek kültürel gerekse entelektüel bir birikimi olduğu için yabancı kelimelerin Türkçeye girmesinin sorun olmadığını savunanlar olmuştur. Bir cephe de bu dilsel mekanizmalar arasında orta karar bir denge tutturulması gerektiğini ve bu yöntemlerin pragmatist bir bakış açısıyla kullanılması gerektiğini savunmuştur.
Önerilen öyküntüler kimi zaman reddiyeler ile karşılaşmışlardır19. Örneğin Timurtaş, Arapçadan gelme ve vecede (وَجَدَ, bulmak) fiilinden türeyen vicdan terimi yerine bulunç teriminin türetilmesini eleştirir. Vicdan terimi Arapçada “bulmak” anlamındaki fiilden türemiş olsa bile Türkçe karşılığının bulmak fiilinden bulunç olarak türetilmemesi gerektiğini, çünkü vicdan teriminin Türkçede “bulmak” ile ilgili herhangi bir şeye gönderme yapmadığını söyler. Terimlerin anlam alanlarının zaman içinde değişebileceği fakat literal anlamın hep aynı kalıyor olması dikkate alındığında, öyküntü terim oluştururken literal anlam-güncel anlam ilişkisine dikkat edilmesi gerekliliği, önemli bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır20.
Eski Yunanca terimler ve bunların Türkçeye girmiş Latince-Arapça öyküntülerini, ve varsa Türkçe öyküntülerini 2 kelime grubu üzerinden inceleyebiliriz.
ousía - essentia - hüviyet - kimlik
ousía: Platon öncesinde “mülk, sahip olunan şeyler” anlamında iken Aristoteles ile birlikte “öz, asıl” anlamında da kullanılmaya başlamıştır21.
essentia: Yunanca ousía terimini karşılamak için esse (olmak) fiilinden türetilmiştir. Quintilianus Institutio Oratoria 2.14.2’de bu terimin başarısız bir şekilde Plautus tarafından türetildiğini ve Eski Yunanca terimlere Latince karşılıklar üretmenin kolay olmadığını, bazı durumlarda bunun farkında olup Yunanca terimi Latinceye kabul etmek gerektiğini ifade eder22.
hüviyet (هُوِيَّة): El-Kindî tarafından Arapçadaki 3. tekil eril kişi zamiri hüve هو kelimesinden türetilmiştir23.
kimlik: Kim soru kelimesinden hüviyet kelimesine karşılık olarak önerilmiştir. Bir öyküntü değildir24.
poiótēs - qualitas - keyfiyet - nasıllık
poiótēs: İlk kez Theaitetos’ta tespit edilen terim muhtemelen Platon tarafından türetilmiştir25. “Nitelik, nasıllık” anlamında kullanılan terimin kökünde kabaca “nasıl” anlamındaki poiós (ποιός) vardır26.
qualitas: “Nasıl” anlamındaki qualis kelimesinden türetilen kelime “nitelik, nasıllık” anlamlarındadır27. Cicero Academica’da terimi kendisinin türettiğini söyler28.
keyfiyet (كَيْفِيَّة): “Nasıl” anlamındaki keyfe كَيْفَ kelimesinden türemiştir ve “nasıllık, nitelik” anlamında kullanılmıştır. Farsça asıllı cevher جَوْهَر terimi ile birlikte ousía terimine karşılık olarak kullanılmıştır.
nasıllık: 20. asrın ikinci yarısından itibaren kullanımda olan ve nasıl kelimesinden türetilen terim, keyfiyet teriminin öyküntüsü ve alternatifi olarak kullanıma girmiştir.
Türkçe farklı kültürler ve dillerle yaşamış olduğu etkileşimlerin izlerini bir bagaj gibi beraberinde taşımaktadır. Bu etkileşimler sonucunda haznemize girmiş kelimelerden kimi günlük konuşma dilimize girmiş kimi sadece belirli kullanım alanlarına sahip bir terim olarak kalmış kimi de Türkçede kendine kalıcı bir yer bulamadığı için yitip gitmiştir. Bu etkileşimler sayesinde eski Yunanca, Latince ve Arapça birçok kelime vererek Türkçe kelime haznesine doğrudan katkıda bulunmuştur. Bu dillerdeki terimlere öyküntü olarak Türkçede türetilmiş terimler ise, karşılığı olarak türetildikleri kaynak terimlerin ayak izini (calque) ve karakterini taşıdıkları için bu üç dil Türkçeye doğrudan katkının yanı sıra dolaylı olarak da katkıda bulunmuştur. Bu sebeple Türkçedeki kimi öyküntü terimlerin kaynak terimleri ile birlikte incelenmesi Türkçe terimlerin anlaşılmasına katkıda bulunacaktır.
SONNOT
1. Makale boyunca terim ve kelime, anlam farkı gözetilmeden birbirinin yerine kullanılmıştır.
2. bkz. Dürüşken, Ç. (1994). “Latinlerde Dil Bunalımı”. Lucerna: Klasik Filoloji Araştırmaları. s. 11-17.
3. Gutas, D. (19978). Yunanca Düşünce Arapça Kültür. (çev. Şimşek L.) İstanbul: Kitap Yayınevi. s. 15-17.
4. Türkçe terimi ile sadece günümüz Türkiye Türkçesini kastediyoruz.
5. Bu yöntem, hedef dile geçen terimin imlasının özgün halden sapıp sapmadığına bakarak iki alt tür halinde de incelenebilir.
6. Türkçe literatürde karşılığını bulamadığımız semantic loan için anlam genişletici aktarım karşılığını uygun gördük.
7. Orta Yunancadan Türkçeye geçen ve “toprak altında olan ve yapıya dayanak oluşturan kısım” anlamındaki temel (themélio), Fransızca basic teriminin anlamını da karşılayacak şekilde anlam genişlemesine uğramıştır.
8. Türkçe literatüre henüz girmemiş bir ayrım İngilizce literatürde archaic word ve obsolete word terimleri ile ifade edilir, fakat İngilizce literatürde bu terimlere dair fikir ayrılıkları vardır. Genel olarak archaic word tabiri thee ya da thou gibi, anlamı bilinen fakat günlük dilde kullanımı bırakılmış kelimeleri; obsolete word ise tamamen unutulmuş ve sadece çok eski metinlerde karşılaşılan kelimeleri ifade eder (örn: Eski İng. snotor “akıllı, zeki”).
9. Derleme Sözlüğü’nde erek kelimesi için 1. maddede “Otlakta hayvanların toplandığı yer, dinlenme yeri.” ifadesi geçmektedir. Erek teriminin 1932-34 yılları arasında yapılan ilk derlemede tespit edildiğini ve gaye karşılığı olarak Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu’na (1935) alındığını tahmin etmekteyiz.
10. Calque teriminin kökü olan Latince calcare (ayakla bir şeyin üstüne basmak) fiili, “bir şeyin üstüne basarak iz bırakmak” anlamında ilk kez İtalyan sanatçı, yazar ve mimar Giorgio Vasari tarafından 16. asır ortasında kullanmıştır, bkz. Casselman, B. (2010). Where a Dobdob Meets a Dikdik: A Word Lover’s Guide to the Weirdest, Wackiest, and Wonkiest Lexical Gems. Adams Media. “Kopya, imitasyon, taklit” anlamına gelen Fransızca calque, Latince calcare fiilinin bu anlamdaki kullanımından türemiştir ve diğer dillere Fransızca üzerinden geçmiştir. Bu terim Batı dillerinin çoğunda, Fransızcadaki gibi calque şeklinde veya benzer imla ile geçer. Türkçede ise calque terimine Vardar öyküntü, Karaağaç anlam aktarması, Aksan tam çevirme sözcük, İmer çeviri öğe ve Dilbilim Sözlüğü (Boğaziçi Üniversitesi Yayınları) ödünçlemeli çeviri demiştir. Makalemizde diğerlerinden daha yaygın ve isabetli bir terim olduğunu düşündüğümüz için Vardar’ın önerisini kullandık.
11. Çoğu Batı dilinde kullanılan calque terimi hem bir kelime türetme metodunu hem de bu metot sonunda ortaya çıkan kelimeyi ifade etmek üzere iki anlamda kullanılır. Türkçede metot için öyküntü, bu metodun ürünü içinse öyküntü terim ifadesi kullanılmak suretiyle bir ayrım yapılarak olası anlam karmaşası engellenebilir.
12. Teknik olarak benzerlik taşıyan öyküntü ile neologizm arasındaki farkı belirtmeyi gerekli görmekteyiz. Öyküntü, bir kaynak dildeki belli bir terim oluşumunu referans alıp hedef dilde bu oluşumu taklit ederek yapılır. Neologizm için ise herhangi bir dili referans almak şart değildir. Bu sebeple neologizmler öyküntüleri kapsamaktadır. Bir dildeki her öyküntü bir neologizm iken her neologizm bir öyküntü değildir. Örneğin aslı Latince astellarium olan ve Türkçeye Fransızcadan geçen atölye kelimesine karşılık türetilen işlik kelimesi bir öyküntü değil, neologizmdir. Astellarium Latincede “yıldızcık, kıvılcım” anlamındaki stella kelimesinden, işlik ise iş kelimesinden türemiştir ve işlik kelimesi, atölye terimine karşılık olarak önerilmesinden önce Türkçede bulunduğu için bir öyküntü değildir (bkz: Kolektif. (1993). Derleme Sözlüğü. c. V, 1. b., Ankara: TDK, s. 1765. işlik maddesi).
13. Latince natura terimi “doğmak” anlamındaki nasci fiilinden türemiştir. İlk kez olarak dilde sadeleşme çabaları doğrultusunda terim önerme amacıyla basılan Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu’nda görülen doğa terimi de doğmak fiilinden türetilmiştir, bkz. Kolektif. (19352). Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu. Ankara: TDK. s. 207.
14. bkz. Aksan, D. (20156). Her Yönüyle Dil: Ana Çizgileriyle Dilbilim. Ankara: TDK. c. II, s. 34-35.; İmer, K. (1991). “Türkçenin Söz Varlığındaki Yeni Öğeler”. Dilbilim Araştırmaları. İstanbul: Hitit Yayınları.
15. Tespit edebildiğimiz kadarıyla Türkçede öyküntü yönteminden kayda değer olarak ilk bahseden eser Rıza Tevfik’in sadece ilk iki cildini (1916 ve 1920’de) yayımlayabildiği Kâmûs-ı Felsefe’sidir, bkz. Tevfik, R. (2015). Kâmûs-ı Felsefe. İstanbul: Doğu Batı Yayınları. s. 660-661. Tespit edebildiğimiz kadarıyla öyküntü olgusunun akademik dünyada ilk kez incelenmesi ise Bruno Miglorini’nin 1948 tarihli ve Calco e irradiazione sinonímica adlı çalışmasıdır.
16. a maddesinde verilen öyküntülerin Eski Yunanca kaynak terimleri sırasıyla şunlardır: ēthikós, dúnamis, theōría.
17. Fransızca idéal kelimesi her ne kadar Eski Yunanca asıllı bir kelime olup “görmek” anlamındaki eidomai fiilinden türemişse de Fransızcadaki idéal teriminin daha çok “düşünmek” fiiline gönderme yapması sebebiyle Ziya Gökalp’in mefkûre terimini fakara (فَكَرَ) “düşünmek” fiilinden türettiği düşünülebilir. Bu durumda mefkûre ve idéal arasında etimolojik denklik yoktur. Öyküntü yönteminde kaynak terim ile öyküntü terimin etimolojilerinin ne dereceye kadar denk olmaları gerektiği tartışılmalıdır.
18. b maddesinde verilen öyküntülerin Fransızca kaynak terimleri sırasıyla şunlardır: concept, idéal, universel
19. bkz. Timurtaş, F. K. (1981). Dil Dâvâsı. İstanbul: Yeni Asya Yayınları. s. 57.
20. Örneğin; Türkçedeki canavar kelimesi aslen Farsçadır (جانور) ve literal olarak “can sahibi, canlı” anlamındadır. Farsçada “hayvan” anlamında kullanılmaktadır ve “vahşi, esrarengiz yaratık” anlamı Türkçeye hastır. Canavar literal olarak “vahşi, esrarengiz yaratık” anlamına gelmediği için bu kelimeye bir öyküntü oluşturmak isteyip bu terimin Farsçadaki türeme yolunu taklit ettiğimizde Türkçede oluşacak kelime de literal olarak “vahşi, esrarengiz yaratık” anlamını vermeyecektir. Böylesi durumlarda türetilen terim ile terimin karşılaması beklenen anlam arasında uyumsuzlukların meydana gelme ihtimali vardır.
21. bkz. LSJ, s.v. ousia.
22. bkz. Lewis&Short, s.v. essentia.
23. Fârâbi Harfler Kitabı’nda, koşaçtan (copula) türemiş terimler olan Eski Yunanca ousía ve Farsça hest için Arapça ilim dilinde bir karşılık ihtiyacı doğduğunu ve bu ihtiyacın hüve هُوَ (“o”, 3. tekil eril kişi zamiri) terimi aracılığıyla karşılandığını belirtir. Fârâbi’ye göre hüve kelimesi mecaz anlamda kullanıldığında Türkçedeki -DIr, Yunancada estin ἐστιν ve Farsça hest هست koşacını karşılayacak niteliktedir; Zeyd hüve âdil (Zeyd adildir). Bu sebeple Eski Yunancada estin koşacından ousía teriminin türemesi gibi Arapçada da hüve zamirinin koşaç olarak kullanımından hüviyet türetilmiştir. bkz. Fârâbi (2008). Harfler Kitabı. (çev. Ö. Türker). İstanbul: Litera Yayıncılık. s. 51. ayrıca bkz. Nasr, S. H., Leaman, L. (2007). History of Islamic Philosophy. c. I. Oxford: Routledge. s. 805.
24. bkz. TDK, s.v. kimlik.
25. bkz. Duke, E. A., Hicken, W. F., Nicoll, W. S. M., Robinson, D. B., Strachan, J. C. G. (ed.) (1995). Platonis Opera I: Euthyphro, Apologia Socratis, Crito, Phaedo, Cratylus, Sophista, Politicus, Theaetetus. Oxford: Oxford University Press.
26. bkz. LSJ, s.v. poiótēs.
27. bkz. Lewis&Short, s.v. qualitas.
28. Cic. Ac. 1.7.25. bkz. Warmington, E. H. (ed. 1967). Cicero: De Natura Deorum, Academica. Cambridge: Harvard University Press.
KAYNAKÇA
Antik Kaynaklar
Cicero
WARMINGTON, E. H. (ed. 1967). Cicero: De Natura Deorum, Academica. Cambridge: Harvard University Press.
Platon
DUKE, E. A., HICKEN, W. F., NICOLL, W. S. M., ROBINSON, D. B., STRACHAN, J. C. G. (ed., 1995). Platonis Opera I: Euthyphro, Apologia Socratis, Crito, Phaedo, Cratylus, Sophista, Politicus, Theaetetus. Oxford: Oxford University Press.
Modern Literatür
AKSAN, D. (20156). Her Yönüyle Dil: Ana Çizgileriyle Dilbilim. c. II. Ankara: TDK.
CASSELMAN, B. (2010). Where a Dobdob Meets a Dikdik: A Word Lover’s Guide to the Weirdest, Wackiest, and Wonkiest Lexical Gems. Adams Media.
DÜRÜŞKEN, Ç. (1994). “Latinlerde Dil Bunalımı”. Lucerna: Klasik Filoloji Araştırmaları.
FÂRÂBİ (2008). Harfler Kitabı. (çev. Ö. Türker). İstanbul: Litera Yayıncılık.
GUTAS, D. (19978). Yunanca Düşünce Arapça Kültür. (çev. Şimşek L.). İstanbul: Kitap Yayınevi.
İMER, K. (1991). “Türkçenin Söz Varlığındaki Yeni Öğeler”. Dilbilim Araştırmaları. İstanbul: Hitit Yayınları.
Kolektif. (19352). Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu. Ankara: TDK.
Kolektif. (1993). Derleme Sözlüğü. c. V, 1. b. Ankara: TDK.
LEWIS, C. T., SHORT, C. (1975). Latin Dictionary. Oxford: Clarendon Press.
LIDDELL, H. G. – SCOTT, R. – JONES, H. S. (19969). A Greek-English Lexicon with Revised Supplement (9. basım, ilk basım 1843). Oxford: Oxford Clarendon Press.
NASR, S. H., LEAMAN, L. (2007). History of Islamic Philosophy. c. I. Oxford: Routledge.
TEVFİK, R. (2015). Kâmûs-ı Felsefe. İstanbul: Doğu Batı Yayınları.
TİMURTAŞ, F. K. (1981). Dil Dâvâsı, İstanbul: Yeni Asya Yayınları.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder